26 Aralık 2020

Virginia Woolf / Yalnızlık Ömür Boyu (Alıntılar)


Kahvaltıdan sonra otuz yaşında bir adam olarak evden çıkıp, akşam yemeği vakti eve en az elli beş yaşında bir adam olarak döndü dersek abartmış olmayız. Kimi haftalar yaşına yüzyıllar eklerken, kimi haftalarsa taş çatlasa üç saniye ekliyordu. (s.10)

İnsan evladının yüreğindeki hiçbir tutku başkalarını da kendi inandıklarına inandırma arzusu kadar kuvvetli değildir. Hiçbir şey sizin kutsal saydığınız bir şeyi, bir başkasının küçümsediğini hissetmek kadar mutluluğunuzu kökünden koparıp sizi öfkeye boğamaz. (s.11)

Büyüyorum... ve kimi yanılsamalarımdan... belki de yerine yenilerini koyabilmek için kurtuluyorum.(s.12)

Bir sarsıntıyı atlatmamızı mümkün kılan şey, bizi bir yanda geçmişin diğer yanda geleceğin kolluyor olmasıdır. (s.16)

Benlik nedir peki? İnsanların görmekte olduğu şey midir? Yoksza o kimsenin olduğu şey midir? (s.17)

Bir 'hiç' olmak - önünde sonunda bu dünya üzerindeki en tatmin edici varoluş hali değil midir? (s.17)

Bir sene içerisinde kadınlar hakkında kaç kitap yazıldığıyla ilgili bir fikriniz var mı? Bu kitaplardan kaçının erkekler tarafından yazıldığını biliyor musunuz? Şu evrende belki de en çok tartışma konusu haline getirilen hayvan olduğunuzun farkında mısınız? (s.18)

Kadınlar erkekler hakkında kitap yazmazlar - büyük bir rahatlama eşliğinde buyur ettiğim bir gerçek, çünkü erkeklerin kadınlar hakkında yazdığı her şeyi okuyascak olsam, yüzyılda bir çiçek veren ödağacı, daha ben kağıt kalemin başına oturmadan iki kez çiçek vermiş olurdu. (s.18)

Neden kadınlar erkekler için, erkeklerin kadınlar için olduğundan daha ilginçtir? (s.19)

İmgesel bağlamda kadına büyük değer atfedilirken gerçek yaşamda bütünüyle önemsiz görülmektedir.(s.21)

On altıncı yüzyılda büyük bir yetenekle doğmuş herhangi bir kadın kesinlikle delirir, kendini vurur ya da günlerini köyünün dışındaki bir kulübede yarı cadı, yarı büyücü, korkulan ve alay edilen birisi olarak tamamlardı. (s.21)

Canınız öyle istiyorsa kilit vurun kütüphanelerinize; ancak aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, sürebileceğiniz hiçbir sürgü, üzerime kapatabileceğiniz hiçbir bahçe kapısı yok. (s.22)

İnsan soyunda ne iyilik ne inanç ne de anın keyfini artırmaya hizmet etmenin ötesinde yardımseverlik mevcuttur. Sürüler halinde avlanırlar. Bu sürüler çöllerde sürüklenip haykırarak el doğmamış doğanın içinde kaybolurlar. düşüp öleni oracıkta bırakır giderler. (s.23)

Bir kez düşmeye gör, insan doğası üstüne çöküverir.(s.23)

Dünya bir bütün,bense onun dışındayım.Kurtarın beni sonsuza dek zaman döngüsünün dışına fırlatılmaktan. (s.27)

Otorite kelimeleri onları kullananların ağzında bozulurlar. (s.27)

Sahip olduklarımı ortaya çıkarabileceğim seçilmiş bir yalnızlık istiyorum. (s.28)

Kendi önemimizi ölçmek için arkadaşlarımızı kullanırız. (s.28

Gerçek şu ki; derin düşünceye dalma yeteneğim pek az. Her şeyde somutluk arıyorum. Sadecde bu yolla dünyaya dokunabiliyorum. Ancak, bana öyle geliyor ki, iyi bir cümlenin bağımsız varlığı var. Yine de en iyilerinin insan yalnızken kurulduğunu düşünüyorum. (s.29)

Duygular dolup taştığında -ne rüzgar daha çılgındır ne şimşek daha beklenmedik-şiirimi aldım ve fırlatıp attım. Kapıyıda arkamdan çekip çıktım. (s.30)

Zihnimin tez canlılığı bedenime çok ağır geliyor. Sona ulaşamadan başarısızlığa uğruyor ve nemli, belki de iğrenç bir çuval gibi çöküp kalıyorum. (s.30)

Anladığım ifadelerin hepsi aşk, öfke ve acı haykırışlara dair. Bu konuşma, kıyafeti benliğinin bir parçası olan yaşlı bir kadını soymak gibi; ama şimdi, biz konuştıkça teni pembeleşiyor. Sustuğunda yine güzel oluyorsun. (s.31)

Öyle yoruldum ki öykülerden, öyle yoruldum ki ayakları yere basarak güzelce söze dökülen cümlelerden. Yarım sayfa kağıdın üzerine karalanan düzgün yaşam kurgularına hiç mi hiç güvenmiyorum. Aşıkların kullandığı türden, tıpkı kaldırımda yürüyen ayaklarıon çıkarttığı ses gibi kırık, anlaşılmaz kelimelerden oluşan küçük bir dilin özlemini çekiyorum. (s.33)

Bizler, mahremiyeti olan ve bu mahremiyeti sonsuza dek en değerli varlığı olarak koruyup saklamaya kararlı bizler, farklı tavırdan şüphe ettiğimiz kadar hiçbir şeyden şüphe etmeyiz. Karşı çıkarız, kurallar koyarız, tavrımızı belli ederiz, helak oluruz. Biz kendimiz için değil, başkaları için yaşıyoruz... Varlığımızın özü hareket ve değişimdir; kaskatı, hareketsiz durmak ölümdür; toplumun geneline uymak ölümdür; aklımıza ne gelirse söyleyelim; kendimizi tekrar edelim, kendimizle çelişelim, ağzımızdan en olmayacak saçmalıklar çıksın ve dünyanın ne yapıp ne düşündüğüne ya da ne dediğine aldırmadan en akıl almaz hayallerimizin peşinden gidelim. (s.34)

Dinin verdiği teselli yarattığı dehşete denktir. (s.36)

Kendini ifade etmekten daha zor bir şey varsa, o da insanın kendisi olabilmesidir. (s.41)

Başka insanların gözleri hapishanelerimiz; düşünceleriyse kafeslerimizdir. (s.45)

Dans etmek, gülmek, pembe ya da sarı kekler yemek ve sert şarap içmek istiyorum. Ya da edepsiz bir öykü; işte bundan keyif alabilirim. İnsan yaş aldıkça edepsizlikten daha da fazla keyif alıyor. (s.45)

Bırakın başkalarının ruhunu tanımayı, kendi ruhumuzu bile tanımıyoruz. (s.47)

"Mutfaktan sonra bir evin en güzel yeri her vakit kütüphanedir." Tam eşikten geçerken de "Kütüphane ruhun aynasıdır," diye ekledi. (s.49)

'Kanlı canlı insanlara vermeleri gereken sevgiyi,'  diye düşünüyordu, 'kiliseye veriyorlar.' (s.52)

Akılları ve bedenleri gereğinden fazla yakındı ama yine de yeterince yakın değildi. Her biri tek tek hissetmek ya da düşmekte serbest olmadığını hissediyordu. Fazla yakın ama yeterince yakın değiliz. Böylelikle kıpırdanıp durdular. (s.53)

Peki neden birbirleriyle bu kadar rahat konuşabiliyorlardı? "Belki de daha önceden tanışmadığımız ve bir daha karşılaşmayacağımız için 54

Siz de hissetmiyor musunuz? Yaşam süregelen bir uyuşmazlıktır.(s.56)

İnsan birisine acıyınca ister istemez hoşlanıyor da ondan. (s.58)

Eğer çok güzel değilseniz insanlar ne dediğinizi dinlemez... (s.60)

Sessizlikle ilgili bir roman yazmak istiyorum," dedi; "insanların söylemedikleri şeyler hakkında. Ancak bunu yapmak çok çok zor. (s.61)

Trajediler insanın karnının aç olduğu saatlerde yaşanır. (s.61)

Melankoli bir kış gecesindeki seslerdir. (s.62)

Tüm erdemi bir iki sayfada toplanan kitaplardan hoşlanıyorum. İçinden bir ordu da geçse yerinden kıpırdamadan duran cümlelerden. (s.63

Bir kadın olarak ülkesizim. Bir kadın olarak bir ülke istemiyorum. Bir kadın olarak ülkem tüm dünya. (s.65)

Sıradışı kadın sıradan kadına bağlıdır. (s.65)

Demek istiyorum ki, kadın nedir? Sizi temin ederim ki bilmiyorum. Sizin de bildiğinizi düşünmüyorum.. (s.66)



10 yorum:

  1. Sanirim ben suanda sayfa 28den alıntı yaptiginiz evresini yaşıyorum hayatımın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ilk alıntı. Seçilmiş bir yalnizlik🎈

      Sil
    2. Virginia farklı bir kadın hüzü bile düşündürücü. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği şeyleri üretmiş.

      Sil
  2. Virginia Woolf çok sevdiğim bir yazar. Cümlelerini okurken kendi içimde hissettiğim ama dile dökemediğim şeyleri yazmış olduğunu fark ediyorum. Yine alıntıları mest olarak okudum. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. KAdınların halinden yine kadınlar anlıyor. İçimizdekileri yazıya dökmüşler ne güzel. çok çok kalp

      Sil
  3. hours (saatler) filmini izlemediysen izle, bu yazarın hayatı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzlemem mi, izledim hatta ben film bittikten sonra kim bu kadın diye araştırdığımda Nicole Kidman olduğunu görünce şok olmuştum :) Evrim geçirtmişler kadına :)

      Sil
  4. Okurken kah düşündürdü, kah gülümsetti. Onu çok iyi anladığımı sanıyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadınlar adına yazıyor resmen, bizim içimizden geçenleri. Hepimiz b u kadar melankolik hatta depresif olmasada hepimizden bir şeyler paylaşmış.

      Sil
  5. Ne güzel herkes kendinden bir şey bulmuş :)

    YanıtlaSil