22 Aralık 2020

Tomris Uyar / Otuzların Kadını (Alıntılar)

 



Ne zaman makinenin başına geçsem,s özcüklerle boğuşmaktan,onları benceleştirmekten inanılmaz biryorgunluk duyarım:ense çekilmesi, mide yanması, ağız kuruması, göz kapanması: yani kaçış. (s.9)

- Çocukken de sözcüklerini seçmede, sevgini belirtmede tutumlu davranırdın. Harçlığını bir günde harcardın da hiç değilse borç verme keyfini esirgerdin benden. Ödünsüzlüğün işine yaradı mı bari?
- Belki. Ama seni çok özledim, anne. (s.13)

Belki de yazma eylemi, şu ufak tefek insan bedeninin koskoca bir dünyaya açılmasını sağlıyordur. (s.14)

Kalabalık bir çarşıda, kızgın güneşin altında kalmış bir kedi yavrusu kadar çaresizim. Geçmişi silinmiş birini anlatmak zorundayım. Yeni çaresizliğim ondan. Ertelenmiş bir ceza olsa, seve seve çekerdim. Değil ki. Yaşandığı sırada çok güzel geçmiş ama artık anıları bile silikleşmiş bir tatilin, bir turizm şirketinin ayarladığı eski bir yaz tatilinin, kış ortasında önüme gelen son taksiti, son faturası gibi duruyor karşımda. (s.16)

Otuzların Kadını'nın kişiliğini, bulmaca yöntemiyle çözmeliyim. (s.17)

Kocasından neden boşandığını kimseye söylememekte direndi. Bu soruya tek yanıtı: "Konuşabileceğimiz hiçbir şey yokmuş"tu ki sanırım temelde doğruydu.

Kızıl Saçlı'nın kaşları hafif çe çatılmıştı. Otuzların türünden kadınlara özgü bir iç-çatışma yaşadığı belliydi: Trende karşılaştığı bir yabancıya bu kadar açılması doğru muydu? Ama bir daha karşılaşmayacaklarına göre ne fark ederdi? (s.33)

- Sakın yanlış anlamayın beni. Hendrik'i tanısanız çok severdiniz. Kadın arkadaşlarımın hepsi onu tutar.
- Hiç kuşkum yok. Özellikle de ilişki kurmadığı kadınlara çok zarif davranıyordur. Anlayışlı bir dosttur; aydın bir erkektir. (s.33)

Her sivriliği yumuşatma, her suçu bağışlama, her ayıbı örtme gibi üzücü becerileri olduğu kesin. Uzaktan tanıyanların bir çırpıda "kibir", yakından tanıyanların bir çırpıda "edilginlik", gündelik yaşam içinde karşısına çıkanların bir çırpıda "öz-yıkımcılık" tanısını koydukları karmaşık bir gurur: daha doğrusu, yerine oturtulsa yerini bulacak bir onur. (s.34)

Boş inançlara hiç bel bağlamazken, beklenmedik bütün aksilikleri, kötü rastlantıları, karşılaştığı engelleri hep kendi hatalarına yorarken, bir şeyin birdenbire yolunda gitmesi -ufacık bir şey de olsa- uğurlu bir belirtge demekti gözünde... (s.40)

Kocasını onu başka kadınlarla aldatma olasılığı bir yana, asıl onları kendisiyle arada bir aldatmasına katlanamazdı, hiç bir haklılık uğruna. (s.45)

İçimizde birbirleriyle daha önce hiç yüzyüze gelmemiş olanlar vardı, birbirlerinin edebiyat anlayışını toptan yadsıyanlar, bu eleştirilerini sözle yada yazıyla açıklayanlar vardı. Demek böyle önemli bir olay karşısında bunların önemi kalmıyordu, hemen birleşebiliyorduk. O zaman protestoyu elimizdeki verilere göre biçimlendirmeye karar verdik ; Hepimiz kadındık.. Hepimiz anneydik. (s.498

İyi ki bu dönemde kurulmuştu dostluğumuz: eskiden olsa, o beni hercai bulurdu, ben onu hırçın. Farklı kınlganlıklar taşıdığımızı da kavrayamazdık her tür tartışmanın tatlıya bağlandığı eski gece sofralarında. Şimdiyse, birbirimizde eski günlerin, eskiyüzlerim izlerini özgürce saptayabiliyoruz. Susmak, konuşmak anlamına geliyor. Güvenle dinlenmek. (s.49)

Acaba bizler, yara almadığımıza, güçlü olduğumuza bu kadar inanan çocuklarımızın bir gün biz yok olduğumuzda duyacakları boşluğu nasıl hafifletebiliriz? Şimdiden başlamalıdır ama nereden? (s.50)

Eski şeylerin hepsine veda etmek istiyorum. Ben de Perulu dev gibi güney denizlerinin ormanları içine kendimi gömmek, istediğim gibi yaşamak, istediğim gibi sevişmek, istediğim gibi şarkı söyleyip yok olmak istiyorum. (s.64)

Bir erkeğin, kültürce kendisine denk, üstelik konuşmaya, düşüncelerini anlatmaya susamış bir kadını uzun süre kaldıramayacağı, o dönemde henüz keşfedilmemiş bir gerçekti. (s.65)

Kendisi kadar romantik, tapınılası bir yaratığın günbegün sıradan bir ev kadınına dönmesini görmek, tahammül edilir gibi değildi; sıradan olsaydı gene neyse, başka erkeklerin gözünde eski cazibesini koruyordu hala.

Başlangıçta sevişmeyle tatlıya bağlanan kavgaların, bundan böyle ertesi günkü içten özür dilemelerle sürüncemede kalacağını, bu kısırdöngünün sonsuza kadar gideceğinden duyduğu ürkünün bir zamanlar onca tutkun olduğu o bedene değmesini bile engellediğini de kavradı. (s.73)

Şimdiye kadar evlenmeyişimin nedeni, senin gibi bir kadına rastlamamış olmam. (s.81)

Ben, benim. Benim neler yaşadığımı bilemeyeceğine göre toplumsal gözlemlerini kendine sakla. (s.83)

Televizyonun Türkçemi giderek bozacağından kaygılanmam sizce yersiz mi? (s.87)

Sınıftakilerle, evdekilerle ve okuduğum kitaplarla iletişim kurabilmem için üç ayrı Türkçe gerekiyor.(s.89)

Gerçi baştan beri böyleydi. Kimsenin yalan söyleyeceğine inanmazdı...Neden söylesinlerdi ki? (s.101)

Merhaba canım; Önce iyi bir haber: yalnızlığa sandığımdan daha çabuk alıştım. Aslında sensizliğe demek daha doğru, çünkü ne de olsa yalnızlığa baştan beri alışkınım. (s. 107)

Geçmişi konusunda hala ağzından bir şey alabilmiş de­ğilim. İki üç saptamam var yalnızca. Sesler yükselince, siniyor, ürküyor. Geceleri, karanlığa bakmaktan sıkıldığında be­ni uyandırmaya çalışıyor; uyanmazsam, kapılara, pencerelere koşuyor. Bu gerçeklerden yola çıkarak onun bir süre sık kavga edilen bir evde, bir süre de (kedilerin süre anlayışına göre) bir ölünün yanında kaldığını düşünüyorum. Büyük çantalardan duyduğu korku, çok ev değiştirdiğini göstermiyor mu zaten? Kovulmaktan da bıkmış, kaçırılmaktan da. Benim çantama girmeye, evimize gelmeye nasıl gönül indirdiğini anlayama­dım daha. (s.107)



1 yorum:

  1. tomris uyar ın günlüklerini öykülerini romanları herbişeyini seviyom bi de kedilerini :)

    YanıtlaSil