Bugün tesadüfen elime geçti bu kitap, çok tereddütlüydüm başlamak konusunda. çünkü filmi benim için tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Oysa fragmanını izlediğimde heyecanlandırmıştı, birde kitabını okuduğum bir şeyin filmi, dizisini izlemeyi ya da filmini dizisini izlediğim bir şeyin kitabını okumayı çok sevmiyorum. Çünkü ilk hangisine göz attıysam bir sonraki eksik geliyor, hoşuma gitmiyor. Bunda tam tersine ilk önce filmini izlememe rağmen kitap daha iyiydi. Film sıkıyordu kitap geriyor. Lady Wednesday'le film hakkında yorum yapmıştık ama kitap o kadar sıkıcı değil.
Altını çizdiğim satırlar
iyi okumalar.
Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum.
Bir kere insanın aklına geldi mi bir daha gitmiyor bu
düşünce. Sürekli hatırlanıyor. Zihinde oyalanıyor. Hayata hükmediyor.
Yapabileceğim pek bir şey yok. İnanın bana. Kurtulamıyorum bir türlü. İstesem
de istemesem de hep orada. Yemek yerken. Yatakta. Uyurken. Uyandığımda. Hep
orada. Her an.
Aklıma geleli uzun zaman olmadı. Yeni bir düşünce ama
eskiymiş gibi geliyor aynı zamanda. İlk ne zaman geldi aklıma? Peki, ya aslında
benim aklıma gelmediyse ve tam olarak gelişmeden önce tohum halinde zihnime
yerleştirildiyse? Dile getirilmemiş bir düşünce sahte bir düşünce midir? Belki
başından beri biliyordum. Belki başından belliydi böyle olacağı. (s. 7)
Sence bir ilişkide sır saklamak haksızlık ya da ahlaksızlık mıdır? (s.32)
Bugün aynalardan uzak durmak istediğim günlerden biri. (s.12)
Şimdi canını sıkacak bir şey söyleyeceğim: Neye benzediğini biliyorum. Ayaklarının, ellerinin, teninin neye benzediğini biliyorum. Yüzünü, saçlarını ve kalbini biliyorum. Tırnaklarını kemirmemelisin. (s.27)
Şimdi canını sıkacak bir şey söyleyeceğim: Neye benzediğini biliyorum. Ayaklarının, ellerinin, teninin neye benzediğini biliyorum. Yüzünü, saçlarını ve kalbini biliyorum. Tırnaklarını kemirmemelisin. (s.27)
Sence bir ilişkide sır saklamak haksızlık ya da ahlaksızlık mıdır? (s.32)
Öykünü anlat sen. Hatıraların hemen hepsi kurmacadır ve
yoğun düzeltide geçmiştir. Sen anlatmaya devam et. (s. 40)
Varlığımın anlamı, hayatın bana bir soru sormasıdır. Veya, tam tersine, ben dünyaya sorulmuş bir soruyum ve cevabımı vermem gerekiyor, yoksa dünyanın vereceği yanıta mecbur kalırım. (s. 41)
Hayatta bazı şeyler dedi, ki sayıları fazla değildir, yağmurlu günlerin, kendini yalnız hissettiğin anların ilacıdır. Bulmacalar öyledir mesela. Her birimiz kendi bulmacamızı çözmek zorundayız. (s. 43)
Başkaları aklımızdan geçen düşünceleri nadiren biliyor. En
yakın olduklarımız ya da en yakın göründüklerimiz bile. Belki de bu
imkânsızdır. Belki de en uzun, en samimi, en başarılı evliliklerde bile taraflardan
biri diğerinin düşündüklerini bilmiyordur. Başka birinin zihninden geçenleri
asla bilemeyiz. Düşüncelerini asla okuyamayız. Oysa önemli olan, düşüncelerdir.
Gerçek olan, düşüncelerdir. Eylemler sahte olabilir. (s. 141)
Her şeyi tam olarak bilmediğimiz halde ilişkilerin kurulabilmesi ve sürmesi bir mucize. Karşısındakinin ne düşündüğünü tam anlamıyla bilmeden. Onun kim olduğunundan emin olmadan. (s.151)
Kötülük insanı şoke ediyor. Ama hedefi siz değilseniz, sorun yok. Unutuyorsunuz. Hayatınıza devam ediyorsunuz. (s.162)
Şimdi de kalbimde sıra. Ona kızgınım. Sürekli küt küt atmasına. Kalbimizin farkına varmayız genelde, ben neden kendi kalbimi sürekli fark ediyorum? Neden böyle atmasına öfkeleniyorum? Çünkü başka seçeneğim yok. (s. 164)
Varlığımın anlamı, hayatın bana bir soru sormasıdır. Veya, tam tersine, ben dünyaya sorulmuş bir soruyum ve cevabımı vermem gerekiyor, yoksa dünyanın vereceği yanıta mecbur kalırım. (s. 41)
Hayatta bazı şeyler dedi, ki sayıları fazla değildir, yağmurlu günlerin, kendini yalnız hissettiğin anların ilacıdır. Bulmacalar öyledir mesela. Her birimiz kendi bulmacamızı çözmek zorundayız. (s. 43)
Zeka her zaman iyi midir? Merak ediyorum. Peki ya ziyan
edilirse? Ya memnuniyetten çok yalnızlığa neden olursa? Ya üretkenlik ve zihin
berraklığı yerine acıya, izolasyona, pişmanlığa neden olursa? (s. 55)
Birini tanımaya çalışmak, hiç bitmeyen bir yapbozu çözmek gibidir. Önce en küçük parçaları yerlerine yerleştirir, bu sırada kendimizi daha iyi tanırız. Jake hakkında bildiğim ayrıntılar-etini çok pişmiş sevmesi, umumi tuvaletleri kullanmaması, yemekten sonra dişlerini tırnaklarıyla karıştıran insanlardan nefret etmesi- daha sonra ortaya çıkacak büyük gerçeklerin yanında sıradan ve önemsiz kalıyor. (s.58)
Galiba benim asıl istediğim şey birinin beni tanıması. Gerçekten tanıması. Herkesten, hatta kendimden bile daha iyi bilmesi. Birbirimize bu yüzden sadakat sözü vermiyor muyuz? Sadece seks için değil. Tek amacımız seks olsa bir kişiyi seçip onunla evlenmezdik. Yeni partnerler bulmaya devam ederdik. Birbirimize sadakatle bağlanmamızın pek çok nedeni olduğunu biliyorum ama düşündükçe, uzun ilişkilerin birini tanımakla ilgili olduğunu daha fazla inanıyorum. (65)
Birinin beni tanımasını, gerçekten yakından tanımasını, hatta zihnimden geçenleri bile bilmesini istiyorum. Nasıl bir his olurdu bu acaba? (s.65)
Birini tanımaya çalışmak, hiç bitmeyen bir yapbozu çözmek gibidir. Önce en küçük parçaları yerlerine yerleştirir, bu sırada kendimizi daha iyi tanırız. Jake hakkında bildiğim ayrıntılar-etini çok pişmiş sevmesi, umumi tuvaletleri kullanmaması, yemekten sonra dişlerini tırnaklarıyla karıştıran insanlardan nefret etmesi- daha sonra ortaya çıkacak büyük gerçeklerin yanında sıradan ve önemsiz kalıyor. (s.58)
Galiba benim asıl istediğim şey birinin beni tanıması. Gerçekten tanıması. Herkesten, hatta kendimden bile daha iyi bilmesi. Birbirimize bu yüzden sadakat sözü vermiyor muyuz? Sadece seks için değil. Tek amacımız seks olsa bir kişiyi seçip onunla evlenmezdik. Yeni partnerler bulmaya devam ederdik. Birbirimize sadakatle bağlanmamızın pek çok nedeni olduğunu biliyorum ama düşündükçe, uzun ilişkilerin birini tanımakla ilgili olduğunu daha fazla inanıyorum. (65)
Birinin beni tanımasını, gerçekten yakından tanımasını, hatta zihnimden geçenleri bile bilmesini istiyorum. Nasıl bir his olurdu bu acaba? (s.65)
Yalnız olmak kendimizin en gerçek haline daha yakın olmak
anlamına gelmiyor mu? Başkasıyla bağlantı halinde değilken, onların varlığı ve
yargılarıyla seyreltilmemişken daha çok kendimiz değil miyiz? (s. 66)
Uyumam gerek. İki üç gece kesintisiz, iyi bir uyku çekmem
lazım. Kafamda dönüp duran düşünceler, kabuslar, cevapsız aramalar, kesintiler
olmadan uyumam lazım. (s. 109)
Her şeyi tam olarak bilmediğimiz halde ilişkilerin kurulabilmesi ve sürmesi bir mucize. Karşısındakinin ne düşündüğünü tam anlamıyla bilmeden. Onun kim olduğunundan emin olmadan. (s.151)
Kötülük insanı şoke ediyor. Ama hedefi siz değilseniz, sorun yok. Unutuyorsunuz. Hayatınıza devam ediyorsunuz. (s.162)
Şimdi de kalbimde sıra. Ona kızgınım. Sürekli küt küt atmasına. Kalbimizin farkına varmayız genelde, ben neden kendi kalbimi sürekli fark ediyorum? Neden böyle atmasına öfkeleniyorum? Çünkü başka seçeneğim yok. (s. 164)
İyi misin, kötü mü? Yanlış soruydu. Hep yanlış sorulardı.
(s. 172)
Kalp atışlarımızı düşünmemeye karar veriyoruz. Etkileşime girmek, bağlantı kurmak şarttır. Hepimizin
ihtiyacı olan şey. Yalnızlık kendini sonsuza dek besleyemez, ta ki beslenmeye
başlayana dek. Tek başımıza dünyanın en iyi öpüşen insanı olamayız. Belki de bir ilişkinin gerçek olup olmadığını ancak bu
şekilde öğrenebiliriz. Daha önceden bizimle bağlantısı olmayan biri, gerçek
olabileceğini asla düşünmediğimiz, asla inanmadığımız bir şekilde bizi tanıyıp
öğrendiği zaman. (s. 173)