Delirerek ölenlere ...
Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten
şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkum,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların
delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden
bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı
atacağım.
Tavana asılı bir bedeni incitmeden boynundan ipi çıkarmak mümkün mü?
Mümkün.
insanlar ölünce zaman yavaşlar. Usulca vuku bulur ağır zamanlı olaylar...
Dümdüz, kahverengi, inceliksiz, bir anneden, kendini öldüren bir anneden miras kalmışa hiç benzemeyen, kendi halinde, özelliksiz, incecik, ipincecik, zavallı saçlarım ... Annenin saçları çok güzeldi, derdi hep anneannem saçımı tararken.
Aşk için bu gece rüyaya yat, dedi falcı.
O gece hiç uyumadım.
Kasıklarımda mağara gibi büyük bir yara.
Doğurmakla öldürmek arasında uzun ince bir ip.
Delirmekle yemek pişirmek arasında kısa kalın bir kalas.
Gidip geliyorum.
Gidip geliyorum.
Her adımda b-i-r ş-e-y eziyorum.
Şimdi o şeyi üzerine kusacağım.
Şimdi o şeyle gözlerini ayacağım.
Şimdi bak ... iyi bak ... ben o şey olacağım.
Yetmiş yedi yılda üç yüz yirmi bir tane şarkı öğrenmişim. Şimdi ben ölünce ne olacak onca şarkı kuzum? Sen biliyor olmalısın, daha önce ölen çok insan görmüşsündür. İçlerinden şarkı çıktı mı hiç ölülerin doktorcuğum? Bir ses, bir mırıltı, bir kıpırtı? Dans gibi mesela? O bile bir şeydir. Tam ölürken içimdeki şarkı lardan birinin kıpırtısını hissetsem.
Nasıl olacak der gibi bakma öyle lütfen. Sana en değerli şeyimi bırakıyorum. İçimdeki şarkıları. Tam
iki yüz yetmiş altı şarkı. Hepsi başka başka dillerde. Çince bile var içinde. Ama ben en çok Fransızcaları severim.
Hani derler ya insan ölürken hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş, yok çocuğum, yalan. Ben ölüyorum ve hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden falan geçmeyecek. Hissediyorum. Ben unutmak istiyorum doktorcuğum. Eskiden olan her şeyi unutmak. İnsan ölürken geçmişi hatırlarsa çok üzülür değil mi? İnsan ölürken kendi kendini niye üzsün ki!
Sahi insan ölünce içindeki şarkılara ne oluyor, sen bilirsin. Ölüden avucuna hiç şarkı döküldü mü daha önce? Benim döküldü. Küçük oğlum öldüğünde, avuç avuç ninni döküldü avucuma. Bir zamanlar ona söylediğim ninniler.
Benden sana bir nasihat, çocuklarının içini ne yap et şarkılarla doldur, olur mu doktorcuğum?
Tek bir göz yuvasında fırıl fırıl dönecek.
Kalın, ince, pembe, beyaz, mor tek bir dudak
aralanıp yerlere
tütsülenmiş, küfienmiş, küskün, titrek, kelimeler dökecek.
Onları yerden topla.
Derin bir kuyu kaz. İçine at.
Ne varsa ... ne varsa... ne varsa ...
Hepsini içine at.
Herkes kendi dilinde çığlık atacak.
Çok ağlattınız beni, çok. Ama insan kötü şeyleri çabuk unutuyor. Bakın şimdi size çay demleyeceğim.
Ama ne çok dövdünüz beni. Evde hiçbir iş yapmadığım için ne çok kızdınız bana. Yine de fayda etmedi, öğrenemedim. Yemek yapmayı, evi toparlamayı, sizi anlamayı öğrenemedim. Benden ne istediğinizi öğrenemedim. Beni sevip sevmediğinizi hiç bilemedim. Sadece kendime çiçeklerden çaylar demledim ve sizi seyrettim.
Siz bilmezsiniz ama kızlar babalarını çok severler. Her halleriyle severler.
Geceleri ben ağır, çok ağır bir taşın altında uyurum.
Gündüzleri hafif, çok hafif bir yaprağın ucunda yaşarım.
Gece beni taş ezer.
Gündüz rüzgar devirir.
Kanadıkça kanarım.
Hayallerimi o yüzden kanla yazarım.
İnsanları sürprizlerle delirttiği gibi yine sürprizlerle öldüren hayat!
Yarım.. . yarım... yarım.
Her şey yarım.
Oysa ben tamım.
Sakın bana ismimi sormayın
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın
Yanımdan geçerken bana dokunmayın.
Varsayın ki burada değil, oradayım.
Oraya siz gelemezsiniz.
Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu.
Ben başkayım.
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz
Rüzgarlar kadar esriğim.
Susuyorsunuz, hiç konuşmuyorsunuz, diyeceğim. Anladım şaşırdınız. Ama şaşıracak bir şey yok ki! Siz beni hiç tanımıyorsunuz belki ama ben sizi çok iyi tanıyorum diyeceğim.
Allahırn n'olur istediğim her şey bir bir olsun.
"Tanrı bugüne kadar kimin sözünü dinledi ki seninkini dinlesin bre kafir! Her şey isteğimiz gibi olsaydı Tanrı'ya ne gerek kalırdı. Yalvarmalarla kendini var hisseden Tanrınız sizi yalvartmayacaksa, eteklerine kapatmayacaksa neden yaratmış olsun. Tapının diye yarattı sizi, isteyin ve elde edemeyin ama yine de öfkelenmeden boyun eğin diye yarattı sizi!"
Kadınlar sevişirken mutlu olmaz. Acı çekerler. Sadece acı çekmeyi seven kadınlar sevişirler.
Bir keresinde
yerkürenin çekirdeğinde yanan
ateşe tutulmuştum .
Saçlarımdan tutuşmuştum .
Bir keresinde bir jilete aşık olmuştum .
Ne kadar ince damarım varsa hepsini tek tek kesmiştim .
Akan kanda geleceğimi içıniştim.
Bir keresinde
kendi doğurduğum oğlana vurulmuştum.
Kokusundan delirmiştim.
Gecenin bu saatinde kimler uyumuyordur bu şehirde?
Bir beyaz kedi bir de deli.
Bir keresinde gölgeme gömülmüştüm.
Günler geceler boyu gölgemle sevişmiştim.
Korkma, demişti yılan gözlü falcı, kadın böyle bir şeydir.
Aşk diye diye kendini öldürür.
Defalarca ölmüştüm, her seferinde yeniden dirilmiştim.
O yüzden biraz çürük kokar nefesim.
İçimde aşkla terbiyelenmiş cesedim.
Çocuklar bazen kendilerinden umulmayacak kadar sabırlı olurlar.
Kendini öldürmeden önce küçük bir veda töreni düzenledi. Bir başına, yapayalnız ama gösterişli bir tören.
Özlem... sadece özlem, insanın gözünü bu kadar karartır mı?
Deliliğin cazibesi ne kadar tehlikelidir bilemezsiniz.
Kendimi aşağı atsam, eski hayatıma düşermişim gibi. Bakarmışım uzaklara, geride bıraktıklarımı görmek umuduyla. Gençmişim öldüğümde. Az önce. Mezarımı kazıyorlar şu an dışarıda.
Demek şimdi yaşasam elli yaşımda olacaktım ama yirmi yaşımda kendimi astım. O zamandan beri gömüyorlar beni. Derin derin mezarlar açıyorlar.
Bahardı öldüğümde. Duvarlar ben öldükten sonra yıkıldı. Umutlar ben öldükten sonra dağıldı. Kaybedenler neyi kaybettiklerini bile bilemeden dünyanın dört bir yanına saçıldı.
Gençlikte insan canının aslında ne çektiğini bilmeden mahrem düşler görür. Mahrem düşler genç kızları yorgun düşürür.
günahından kurtulmak isteyen birine, omuzlarında taşıdığı, gözleri kapalı ve belki de ölü ve belki de çoktan ceset iki meleği hatırlatmanın zamanı değil.
Cinnetim içime döner, onların biteviye konuşmalarını sessizce dinler. Bir gün içimden çıkacak, ya sizi, ya beni ya da hepimizi teker teker öldürecek, demek isterim. Susarım. Suskunluğum koca bir çığlığa dönüştüğünde çok uzaklarda olurum.
Her şeye inanırım o an ... en çok da cehenneme, kabir azabına, günahların peşimi ne bu dünyada ne de öbür dünyada asla bırakmayacağına ... baştan aşağı bizzat günah olduğuma .
Bayılarak okuduğum bir Mine Söğüt kitabıdır ki başka bayılarak okuduğum kitapları da vardır. Kendisi de bayılınası bir deli -yazar- kadındır bence:) Misal, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey, deliliğin zirvesidir, okunduysa ne âlâ, okunmadıysa bir kitapçıda ya da kütüphanede göz atılsın derim ben:)
YanıtlaSilMerhaba, bununla birlikte ikinci Mine Söğüt kitabını eklemiş oldum. Daha ekleyeceklerim de var. Okudum ve paylaştığım tüm kitaplar okuyup altını çizdiğim yerler..
SilMine Söğüt okumadım, o yüzden satırlara göz atmıyorum yine. Tavsiye edilmiş, edineyim o zaman. :)
YanıtlaSilEdinmeyin buluşmaya gelirken seve seve getireyim o zaman :)
SilAaa iyi fikir, değiş tokuş yapalım :) ben de başka bir kitap getireyim.
SilBin küsür tane kitabım var, ah olsa da okusam dediğim yok hiç. Hem benim ki hediye :)
SilSema Soykan'ın kitaplarını okumamışındir bence.. 😊
SilOkumayı geçtim adını bile duymadım 🫣
SilIşte bak gördün mu 🤣😄
YanıtlaSilBaktım şimdi de. Bunu kesinlikle okumalıyım hissi uyandırmadı 🫣
Sil