21 Kasım 2021

Altı Çizili Kitap Cümleleri - 8



Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım..
Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna


Düşler. Tuhaf düşler. İnsanı dört elle sarıldığı yaşamdan saptı­ran, olanaksızı yaratan düşler. Bazı günler, bu tuhaf düşler ben­den çıkıyor, sonra geri geliyor, derime yapışıyorlar.
-Frida Kahlo-


Yarın insanların işlerini tartıp hüküm verecek olan yüksek mahkemelerin huzuruna çıkınca, göğsümü gere gere haykıracağım: Ben ne yapmışsam iyi yapmak kastıyla yaptım; Muvaffak olamadıysam bunun kabahati niyetimde değildir..
-Halit Ziya Uşaklıgil -



Ee, anlatın bakalım, toplumun temellerinin altını oydunuz mu? Suçluları aklayıp, suçsuzları mahkum ettiniz mi?
Lev Tolstoy - Diriliş


Benim düşmanım, ne nefret edebileceğim ne de bağışlayabileceğim bir insan.
Joanne Greenberg - Sana Gül Bahçesi Vadetmedim



İnsanlar sonradan, onlara ettiğiniz iyiliğin intikamını alıyorlardı daima.
Louis Ferdinand Celine - Gecenin Sonuna Yolculuk


Ben oldum olası taşkın, abartılı biri oldum zaten, çünkü tek başıma, bana uyan bir iklim yaratmaya çalışıyordum.
Anais Nin - Minotor'u Kışkırtmak



Tanıdık bir histi bu. Hemen her bakımdan yetersiz olma hissi. Tamamlanmamış bir insan yapbozu.
Matt Haig - Gece Yarısı Kütüphanesi


Dans etmek, gülmek, pembe ya da sarı kekler yemek ve sert şarap içmek istiyorum. Ya da edepsiz bir öykü; işte bundan keyif alabilirim. İnsan yaş aldıkça edepsizlikten daha da fazla keyif alıyor.
Virginia Wolf - Yanlızlık Ömür Boyu


Eski şeylerin hepsine veda etmek istiyorum. Ben de Perulu dev gibi güney denizlerinin ormanları içine kendimi gömmek, istediğim gibi yaşamak, istediğim gibi sevişmek, istediğim gibi şarkı söyleyip yok olmak istiyorum.
Tomris Uyar - Otuzların Kadını


Zaten, kendimde ne bulabilirim? Ne anlatabilirim? Duygularımın korkunç derecede yoğun olduğunu, duygularımın sapına kadar bilincinde olduğumu... Kendimi mahvetmek için kullandığım keskin zekâmı ve beni oyalamaya doymayan düş gücümü... Ölü irademi ve onu capcanlı yavrusu gibi kollarında sallayan düşünce gücümü.
Fernando Pessoa - Huzurszluğun Kitabı


Hiç (haydi samimi ol! ) kendi kendine sordun mu, doğrumu, yoksa yanlış mı düşündüğünü? Yanlış mı düşünüdüğünü, sormadın kendi kendine, ancak komşunun buna ne diyeceğini sordun kendi kendine ya da doğruluğun sana kaç paraya patlayacağını. Bunu, küçük adam, sordun kendi kendine, başka hiçbir şeyi sormadın.
Wilhelm Reich - Dinle Küçük Adam

19 Kasım 2021

Osamu Dazai / İnsanlığımı Yitirirken (Alıntılar)



Yaşamım utançlarla doludur.
İnsan yaşamının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. (s.11)

Yani, anlamıyorum. Çevremdeki insanların sıkıntılarının niteliğini, ölçüsünü sanki kavrayamıyorum. (s.14)

Tam bir egoistim, üstelik bunun doğal bir şey olduğuna inanıyorum, kendimden bir kez bile şüphe duymadım. Öyleyse rahat olmalıyım. Fakat belki tüm insanlar öyledir, insanların ulaştıkları doyum noktası budur. Bilemiyorum. Gece güzelce uyuyup, sabah rahatlanır mı acaba? Nasıl rüyalar görürler? Yolda yürürken ne düşünürler? Para mı? Sadece bu olmasa gerek. (s.14)

Elbette herkes başkalarının eleştirilerine, azarına maruz kaldığında kendini iyi hissetmeyebilir. ama, ben o kızan insanların yüzünde aslanlardan, timsahlardan, ejderhalardan daha korkunç bir hayvanın gerçek doğasını görürdüm. (s.15)

Oyuncular için rol yapmanın zor olduğu yer, kendi memleketlerinin tiyatrosunda, hısım akrabanın hep bir arada bulunduğu yerdir. En usta aktör için bile, iş rol yapmaktan çıkar. (s.24)

Benim insan korkum, eskisinden ne daha güçlü ne de daha zayıf, olanca şiddetiyle göğsümün içinde kıvranıyordu. (s.24)

Artık, özümü tamamen gizlemeyi başardığıma inandığıma, inanırken gerçekten akıl almaz bir şekilde sırtımdan vuruldum. (s.24)

Kadınlar bana erkeklerden katbekat daha anlaşılmaz geliyordu. (s.28)

Kadınlar kendine çeker ve fırlatıp atarlar, kendilerini diğer insanlardan daha aşağı konumda ve silikmiş gibi gösterir, el ayak çekildiğinde sımsıkı sarmalar, ölmüş gibi derin uyurlar. (s.28)

Kadınların neler hissettiğini düşünmek benim için bir solucanın düşüncelerini araştırmaktan daha çetrefilli, sıkıntılı, tiksindirici bir eylemdi. (s.30)

Dış dünyaya karşı neşeyle gülüyor, insanları da güldürüyordum ama aslında böylesi karanlık bir yüreğim vardı. (s.33)

Benden farklı görünse de, insanoğlunun yaşayışına tamamen aykırı ve arayış içinde olma noktasında gerçekten aynı türdendik. (s.36)

Sadece eğlendiğim ve vakit öldürdüğüm biri olarak en başından beri onu hor görmüştüm. Ama yan yana yürürken onunla dostluk etmekten utandığımı fark ettiğinde, bu adam bile özümde ne olduğumu anlamıştı. (s.36)

Ben doğuştan dışlanmış olduğumu hisseder, şu dışlanmış bir insan diye parmakla gösterilen biriyle karşılaştığımda, içimde mutlaka bir rahatlama duygusu uyanırdı. Alelade değil, büyüleyici bir rahatlamaydı bu. (s. 40)

"Para kesildiğinde, bağlar da kopar". (s.49)

Kadın denen canlının gece yatmadan öncekiyle sabah kalktıktan sonraki hali arasında dağlar kadar fark olduğunu ve mutlak bir unutkanlık gibi mükemmelen bir yöntemle iki dünyayı birbirinden ayırarak yaşadıklarını henüz idrak edememiştim. (s.50)

İnsanlar bana hep iyi davransalar da "dostluk" denen şeyi bir kez bile tadamamıştım. (s.65)

Tanrım bana güç ver! İnsanların özünü anlamama yardım et. İnsanlar diğer insanların üzerine bassalar da cezası yok. Bana bir öfke maskesi ver! (s. 71)

Cehenneme inansam bile cennetin varlığına bir türlü inanamıyordum. (s.71)

Toplum ne der!
Toplum değil, sensin bundan utanan.
Böyle şeyle yaparsan, sert olur tepkisi.
Toplum değil, sensin bunu yapan.
Çok geçmez, toplum siler seni.
Toplum değil, sensin beni silecek olan. (s.73)


14 Kasım 2021

Aslı Biçen / Elime Tutun (Alıntılar)


Her sabah bir vapura binip karşı kıyıya geçerken, her akşam bir vapura binip öbür kıyıyıa dönerken. İçimde bir ses akıp gidiyor böyle, hep seninle konuşan, hep sana konuşan. (s.5)

Aslında her şeyin halleri var; saplantı tek ama onunda halleri var. Mesela benimde hallerim var. ev halim, iş halim, vapur halim, sen halim. (s.7)

Belki bambaşkaydı sözlerin, belki yabancılığıyla irkiltmişti beni. belki de sigaran için ateş istemiştin sadece, belki de eski bir sınıf arkadaşımdın ya da uzak bir akraba. Belki ilk konuşan sendin. Belki gerçekten de bendim. Susmaya daha fazla dayanamayıp, beni çeken o inanılmaz düşüşe aceleyle yetişmeye çalışıyordum. Ne fark eder? Bir sürü şey üst üste yığıldığında altta kalanların şekillerinin bozulması kaçınılmaz. (s. 9)

Bir kadın imkansızlığı temsil ediyordu kişisel sözlüğümde ve karşısı hep boş kalmak zorundaydı. (s.10)

Yalan söylemediği birine sığınamaz insan, dürüstlük daima bir eşitlik gerektirir, çocukluğun en ağır yüküdür dürüstlük.(s.10)

Arızayı giderip ışıkları tekrar kapadıklarında içindekiler taşınıp bomboş kalmış bir ev gibi hissediyorum kendimi. Ruhum çekilmiş, soyulmuş. (s.16)

İnsan kaç cümlesinin sonunu getirebilir ki? (s.17)

Beni daha iyi tanımlayacak başka kaç kelime var ki? Belki bir tane daha ama o hiç söylenmedi. (s.18)

Kendi içindeki imkanlarla sınırlı. Onları tükettiğinde kendisi de bitiverecek. (s.22)

Bazen geri çekilmek gerekir, gözden düşmek, kapanmak, susmak. Dipten de derin bir yere vurur insanı, ah delirsem de dinse der ama delirmek kolay değil. Bir imtiyazdır aklın yönetemediği dünya. Akla kendiliğinden karşı çıkmak, isyan etmek, onu hükümsüz kılmak kimsenin taktir etmediği bir imtiyazdır. Delilik sırf mümkün olduğu için irkiltir insanı. Mümkündür ve gündeliğin, normalin, olağanın, -ması gerekenin gelip tosladığı bir duvardır. Yaklaştığını geriletir, sersemletir, üzer. Ne lüzumsuz. (s.28)

 Kimi zaman geri çekilmek gerekir; saçaklı ayaklarını bir anda kabuğuna toplayan bir deniz yaratığı gibi kapanmak Ama geri çekilmek öğretilmez hiçbir çocuğa . Batmaya dirensin diye büyütülür her çocuk .Ben de bir çocuktum ,ben de büyütüldüm ve şimdi nasıl batacağimi bilemiyorum . Direnmek nasıl bırakılır ? (s.28)

Kendimizden konuşmazdık, dertleşmezdik, sır vermezdik, yemin etmezdik, cilveleşmezdik. (s.32)


Haksız yere dayak yemiş bir çocuk gibi kıvrılıp içimi çeke çeke uyudum.

Benim öfkeme sığındığı için gözlerinin ışıltısındaki tuzu asla göremeyeceğim. (s.54)

Yanımdan geçerken başını kaldırıp yüzüme baksa, gözünde bir şey görsem her şey bitecek; merak ettiğim son kişi de fos çıkmış olacak; zihnimi insanlardan bütün bütün çekeceğim artık. (s.34)

Bellek bir konuşmanın ne kadarını kaydedebilir? Neler kaybolur? Neler silinir? Yerine neler konur? Bellek cansız bir şey olsa kaydettikleri de değişmeden durabilirdi belki ama o da soluk alıyor. Geçmişi aktarmak bu yüzden umutsuz bir çaba. sonrasını bildiğim bir şey nasıl değişmeden kalabilir ki aklımda? (s.40)

"Yeter artık, yeter bana bakıp durma. Ben kafandaki kadın değilim". (s.41)

Ne fark eder ki? Kime ne ispatlamaya çalışıyorum? Sana söylemek istediklerimi kimseye söyleyemezdim ki; bana söylemek istediklerini sen de kimseye söyleyemezdin zaten. Yine de en azından birbirimize söyleyenilmek iyi olurdu. Hislerin kesif sıcağından uzaklaşıp birbirimizi kelimelerle serinletmek. (s.45)

Dilsizliğin çok sinir bozucuydu ama onu yıkacak cesaretim yoktu. Sözlere o kadar yabancı olmadığını biliyordum; sadece bir sınırdan sonra tükeniyordu sözlerin. Ama o sınıra bile gelemiyorduk artık. (s. 64)

Birisiyle konuşmamanın gerçekten ne anlama gelebileceğini belki de azncak o zaman anladım. Sessizlik: Tenimden daha yakına gelemezsin; ben artık sana insan değilim. (s.65)

Bozuldun çünkü, çarpıldın, değiştin. İnanılmaz bir durağanlık bastı bütün o kıpır kıpır yanıp sönmeleri. Şimdi bakıyorum da her şey günden güne farklılık gösteriyor, denizin pis kokusu, martıların uçuşu, hatta vapurlar bile. Sen ise değişken bir çerçeve olan benim içimde hep aynısın. Gitgide unutuşa esir düşüp eksilen bir bellek kişisi. (s.76)


05 Kasım 2021

Altı Çizili Kitap Cümleleri - 7


Hayatım boyunca şöyle bir kaç kişinin suratına tokat atmadığıma da çok üzgünüm.
Dostoyevski - Yer Altından Notlar



Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir.
Karl Marx - Komünist Manifesto


İnsanlar bir yığın acayip şeyler söylüyorlar. Bazen, koyunlarla birlikte yaşamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka bir şey yapmazlar. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz.

Paulo Coelho - Simyacı


Ey farklı kadın, hiç düşündün mü senin bana, benim sana nasıl da görünmez olduğumuzu? Hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin? Birbirimizi görmeden görüyoruz birbirimizi. Birbirimizi duyuyor ve sadece kendi içimizdeki sese kulak veriyoruz. Başkalarının kelimeleri kulaklarımızın hataları, aklımızın denizlerinde olan kazalardır. Ne kadar da güveniriz başkalarının kelimelerine yakıştırdığımız anlama! Başkalarının kelimelerle dile getirdiği hazlar bize ölümü tattırır. En ufacık bir derinlik katma kaygısı gütmeden, dudaklarından döküverdikleri kelimelerde ise hayat ve haz buluruz.
Fernando Pessoa - 
Huzursuzluğun Kitabı



Diyorsun ki, düşünce tarzım tasvip edilemez. Umursadığımı mı sanıyorsun? Başkaları için bir dü­şünce tarzı benimseyen ne zavallı bir ahmaktır!
Marquis de Sade - En Çok Kendisine Yabancıdır İnsan



Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Didem Madak - Ah'lar Ağacı



Hiç yapmadığı şeyleri yapmaya ne kadar kolay başlıyor insan. Sokaklarda aylak aylak gezmek, gırtlağıma kadar onca tiksindiğim yüce gizeme batmak, onu çözmeyle uğraşmak. Oturup evimde beklemek aklıma gelmedi hiç çünkü benden istenen şeyleri reddedebilecek şekilde büyütülmemiştim. Belli ki mucizevi bir tesadüf istiyordun benden.
Aslı Biçen - Elime Tutun



Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, Van Gogh'un resmi değilim ben, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız..
Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar



Kimse kendine benzemek istemiyor. herkes bir kalıp seçiyor, ona özeniyor, tamamıyla seçilmiş bir kalıbı kabulleniyor. bununla birlikte insanoğlunda okunacak başka şeyler var, buna inanıyorum. cesaret edemiyorlar, sayfayı çevirmeye cesaret edemiyorlar. taklit kanunları: ben bunlara korku kanunları diyorum. kendilerini yalnız bulmaktan korkuyorlar, ama kendilerini hiç bulamıyorlar. oysa insan hep yalnızken yaratmıştır..
Andre Gide - Ayrı Yol


02 Kasım 2021

Albert Camus / Yabancı (Alıntılar)


Akşam, Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. "Vallaha, bence hepsi bir," dedim, "ama evlenelim istersen" O zaman: "Beni seviyor musun?" diye sordu. Ben de yine daha önce yaptığım gibi, cevap verdim: "Bunun bir anlamı yok ama sevmiyorum galiba," dedim. "Öyleyse neden evleneceksin benimle?" dedi. Ben de ona: "Hiçbir önemi yok bunun istersen evleniriz," dedim. "Zaten bunu isteyen sensin, ben bir evet diyeceğim o kadar." O zaman: "Evlenmek ciddi bir iştir," dedi. Ben: "Yoo," diye cevap verdim. Bir süre sustu, ses çıkarmadan yüzüme baktı. Sonra konuştu: "Peki, söyle bakalım," dedi, "başka bir kadın olsa da ona da aynı şekilde bağlı olsan; aynı teklifi sana o yapsa, kabul eder miydin?" Ben: "Tabii!" dedim. O zaman: "Ben seni seviyor muyum acaba?" dedi. Ama, ben bunu nerden bilebilirdim ki? Yine bir süre sustuktan sonra: "Acaipsin sen, ama seni bunun için seviyorum herhalde. Fakat günün birinde senden belki aynı nedenle nefret de ederim," diye mırıldandı. Verecek cevabım olmadığı için susuyordum ki o gülümseyerek kolumu tuttu: "Seninle evlenmek istiyorum," dedi. "Sen ne zaman istersen," diye cevap verdim.. (S.43)

Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı. (s.44)


Söyleyecek fazla bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Ben de sustum. (s.64)

.... karşımda dimdik durarak ve beni yüreklendirerek, Tanrı'ya inanıp inanmadığımı sordu. Hayır, dedim. Hoşnutsuzluk içinde yerine oturdu. Bunun mümkün olmadığını her insanın, hatta ondan yüz çevirenlerin bile Tanrı'ya inandığını söyledi bana. O böyle inanıyordu, bundan bir an bile şüphe etse hayatının anlamı kalmayacaktı. (s.66)

Günün birinde gardiyan bana, beş aydır hapiste olduğumu söylediğinde, ona inandım, ama ne dediğini anlamadım. Bana göre hücrenin içine doğan hep aynı gün, yaptığım iş de hep aynı işti. (s.75)

Yıllardan beri ilk defa olarak içimde, aptalca bir ağlama arzusu uyandı, çünkü bütün bu insanların  benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim. (s.83)

Bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarfettiklerini kimse bilmez.

Sizi yıpratan insanlardan sessizce uzaklaşın.

İnsan bilmediği konularda hep abartılı fikirlere sahip olur. (s.101)

Kalbimi dinliyordum. Bu kadar uzun zamandan beri bana yoldaşlık eden bu gürültünün kesilebileceğini aklım almıyordu. Zaten kuvvetli bir hayal gücüm hiç olmamıştır. (s.102)

Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. (s.103)

Her halükarda, beni gerçekten neyin ilgilendirdiğinden emin olamayabilirdim ama neyin ilgilendirmediğinden kesinlikle emindim. (s.104)

Bana sadece suçlu olduğum söylenmişti. Suçluydum, bedelini ödüyordum, benden de fazla bir şey istenemezdi artık. (s.106)

Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı, başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım.

Çok uzun zamandan beri ilk kez annemi düşündüm. Bir ömrün sonunda niçin yeni baştan nişanlandığını, niçin yeniden başlama oyunu oynadığını anlar gibi oldum. Orada, hayatların sönmekte olduğu o bakımevinin etrafında da akşam, hüzünlü bir huzur anı gibiydi. Ölüme o kadar yakınken annem, orada kendini her şeyden azade ve her şeyi yeniden yaşamaya hazır hissetmiş olmalıydı. Hiç kimsenin onun arkasından ağlamaya hakkı yoktu. Ve ben de kendimi her şeye yeniden başlamaya zorunlu hissettim. (s.110)

Kendimi yengeç gibi hissediyorum. yengeçler denizde yaşar ama yüzemez. Ben de nefes alabiliyorum ama dünyaya bir türlü ayak uyduramadım sanırım.

Her şey bana yabancı, her şey, bana ait bir insan yok, bu yarayı kapatacak bir yer yok. Burada ne yapıyorum, bu hareketler, bu gülüşler ne anlama geliyor? Buralı değilim - başka bir yerden de değilim. Yüreğimin hiçbir destek bulamadığı bu yerde dünya bilinmeyen bir görüntüden başka bir şey değil. Yabancı, kim bu sözcüğün anlamını bilebilir. (s.156)