26 Eylül 2021
Cho Nam-Joo / Kim Jiyeong, Doğum: 1982 (Alıntılar)
“Jiyeong her seferinde başka biri oldu. Bazen halen hayatta olan biri, bazen çoktan ölmüş biri. Tek ortak noktaları hepsinin de Jiyeong’un tanıdığı kadınlar olmasıydı. Ne şaka yapıyordu ne de insanları kandırıyordu. Gerçekten, baştan ayağa, kusursuz bir şekilde, o kişi oluyordu.”
Kim Jiyeong oğlan olsun istenirken kız doğandır.
Kim Jiyeong sokakta tacize uğradığı için babasından azar yiyen genç kızdır.
Kim Jiyeong çalışkan bir öğrencidir ama stajyerlik için başka meziyetler de gereklidir.
Kim Jiyeong örnek bir çalışandır ama terfi almak öyle kolay iş değildir.
Kim Jiyeong evlenip iş kariyerine veda etmek zorundadır, nihayetinde artık o da bir anne olacaktır.
Kim Jiyeong tuhaf davranmaya başlamıştır.
Kim Jiyeong depresyondadır.
Kim Jiyeong delidir.
Kim Jiyeong kimdir?
Arka kapağında bunları görünce çok merak ettirmişti beklentim çok yüksekti, beklentim kadar olmasa da kesinlikle boş bir kitap değil. Hatta okurken baya şaşırdım. Güney Kore'de kadınların bu kadar ikinci sınıf muamelesi gördüğünü düşünmemiştim hiç. Sanırım tüm dünyanın ortak sancısı bu. Ne kadar eğitimli olursa olsunlar zihniyet değişmedikçe bir şeylerde değişmiyor. Tüm o yaşadıklarına rağmen başardıkları şeyler sonunda Jiyeong'u delirten şeylere dönüştü. Ülkemizin doğusundan batısına her gün maruz kalan kadınları anımsadıkça, heleki bu dönemdeki Afganistan'da ki kadınları düşündükçe gerçekten içim acıyor.
21 Eylül 2021
Matt Haig / Gece Yarısı Kütüphanesi (Alıntılar)
Buraya kadardı işte. Artık kimsenin ona ihtiyacı yoktu. Nora evren için gereksiz bir detaydı. Nora eve girince sessizlik gürültüyü bastırdı. (s.20)
Kara deliklere fazla yaklaşırsanız , yer çekimi kuvvetiyle sizi kendi karanlık, kasvetli gerçekliklerinin içine çekerler. (s.21)
Zaman içinde mutlu anlar da acıya dönüşebiliyordu. (s.21)
Kendi ihmalkarlığım ve talihsizliğim yüzünden, hayat benden kaçtı durdu ve artık mantığım benim de ondan kaçmam gerektiğini söylüyor. Kalmanın mümkün olduğunu hissetsem, kalırdım. Ama hissetmiyorum. (s.23)
"Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var"dedi. "Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansı sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün... Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın? (s.29)
Ölüme gidilmez. Ölüm sana gelir.(s.29)
Tanıdık bir histi bu. Hemen her bakımdan yetersiz olma hissi. Tamamlanmamış bir insan yapbozu. Yetersiz bir hayat ve yetersiz bir ölüm. (s.29)
Ne kadar çok olasılık varsa, o kadar çok hayatın vardır. Farklı seçimler yaptığın hayatların vardır. Yaptığın farklı seçimler farklı sonuçlara yol açar. tek bir şeyi bile farklı yapmış olsan, farklı bir yaşam öykün olacaktı. (s.31)
Buradaki bütün kitaplar, kütüphanedeki her kitap- biri hariç- senin hayatının birer versiyonu. (s.33)
Babam ölmeden önce onu sevdiğimi söylemediğime pişmanım.(s.34)
Gençken daha çok eğlenmediğim için pişmanım. (s.35)
Nasıl daha mutlu olabileceğimi öğrenmediğime pişmanım. Bu kadar fazla suçluluk hissettiğim için pişmanım. (s.35)
Aşktan korkmak yaşamdan korkmaktır ve yaşamdan korkan herkes dörtte üç ölmüş demektir. (s.36)
İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi. (s.47)
Benim burada ne işim var?" diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim? (s.59)
Bir odaya girip oraya neden
gittiğini hatırlamadığın olmadı mı hiç? Az önce ne yaptığını hiç
unutmadın mı? Yaptığın şeyi tamamen unuttuğun ya da yanlış hatırladığın
olmadı mı? (s.61)
Bazı pişmanlıklar yalnızca.... Bok yemektir. (s.66)
..bazen öğrenmenin tek yolu yaşamaktır. - Çok acımasızca. (s.66)
Pişmanlıklar kaybolup gitmezdi. Sivrisinek ısırığı gibi değildiler. Sonsuza kadar kaşınırlardı.
Çok okuyan biri olarak, sözcüklerini hiç de özenle seçmiyorsun. (s.65)
Kedimi özledim. Çok yorgunum. (s.87)
Olmadığınız bir şeyi hedeflerseniz, başarısızlığa mahkumsunuz. Kendiniz olmayı hedefleyin. Kendiniz gibi bakmayı, davranmayı ve düşünmeyi hedefleyin. Kendinize en sadık versiyonunuz olmayı hedefleyin. Kendiniz olma haline kucak açın. Kendinizi onaylayın. Sevin. Bunun için çok çalışın. İnsanlar sizi küçümsediğinde ve sizinle alay ettiğinde, onlara kulak asmayın. Dedikodu çoğu zaman üstü örtük bir kıskançlıktır. Oyalanmayın. Direnme gücünüzü koruyun.(s.92)
Özgürlüğün temelinde itaatsizlik yatar. İtaat edenlerden ancak köle olur. (s.102)
Kendime yalnızlıktan daha iyi bir dost bulamadım. (s.124)
Her şeyi kabullendiğini hayal etti. Doğayı kabullendiği gibi. Bir buzulu, kutup martısını, denizde sıçrayan bir balinayı kabullendiği gibi. Kendini doğadaki muhteşem garipliklerden biri olarak gördüğünü hayal etti. Elinden geleni yapan duyarlı bir hayvan gibi. Böyle böyle, özgür olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal etti. (s.141)
Nelerin ilgimi çektiğini tam olarak bilemeyebilirim ama nelerin çekmediğinden kesinlikle eminim. (s.151)
Bazı yolların daha kolay olacağını düşünmek işimize geliyor bence,” dedi, bir şeyi ilk kez fark ederek. “Ama belki de kolay yol yoktur. Yalnızca yollar vardır. (s.177)
Kötü deneyimlerin bile bir nedeni var, hâlâ göremiyor musun? (s.184)
Nora şiddetin olmadığı bir dünyada yaşamayı isterdi ama yaşayabileceği bütün hayatlarda insanlar da vardı maalesef. (s.194)
“Ahlakın temelinde merhamet yatar,” demişti filozof Arthur Schopenhauer iyi bir gününde. Belki hayatın temeli de buydu. (s.195)
Hayatını acı çektiği için değil, acıyı dindirmenin bir yolu olmadığına kendini inandırdığı için bitirmek istediğini anlamıştı. (s.212)
Yalnızca algılayabildiğimiz kadarını biliriz. Deneyimlediğimiz her şey, en nihayetinde algılayabildiklerimizden ibarettir. Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir. (s.215)
Hayatta ne kadar dürüst olursan ol, insanların ancak kendi gerçekliklerine en yakın olan şeyleri görebildiğini Nora artık anlamıştı. (s.237)
"Hayat," diye yazmış Sartre bir zamanlar, "umutsuzluğun öte yanında başlar." (s.269)
Kaçıp gitmek istediğiniz yerin kaçtığınız yerle aynı olduğunu görmek tam bir aydınlanmaydı. (s.278)