02 Eylül 2023

Altı Çizili Kitap Cümleleri - 13

 


Adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki? -Joanne Greenberg-

Ben sizden de değilim, diğerlerinden de. Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. Ben hâlâ şiir okuyanlardanım.

Ah “ruh”!!! Kim bilir hakkında kaç mektup yazmışımdır. O kadının konuştuğu dilde ruh için bir sözcük olduğunu sanmıyorum. Kalp sözcüğü var, evet, ama ruh? (Yine de inanmak isterdim var olduğuna). Böyle söylüyorum ama söyler söylemez de âşık olduğum şeyin onun “ruhu” olduğunu anımsıyorum. O bunu anlamamıştı tabii. -Henry Miller-

Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya. Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim.  Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. Lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.  Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. -Sadık Hidayet -

Yaşamımız pek de dilediğimiz gibi çıkmadıysa durmadan geriye bakıp kendimizi suçlayarak ne kazanabiliriz ki?... Yaşamınızın akışını denetim altına alabilmek için ne yapabilirdiniz, ne yapamazdınız, bunları düşünerek kendinizi yiyip bitirmenin ne anlamı var? Bizim gibilerin, hiç değilse doğru ve değerli bir şeye ufak da olsa katkıda bulunmaya çalışmamız yeterli olacaktır kuşkusuz. Kimilerimiz böyle yüce amaçlar uğruna yaşamda pek çok şeyi feda etmeye hazırsa, sonuç ne olursa olsun, bu çaba kendi başına bir gurur ve memnuniyet kaynağı olmalıdır. -Kazuo Ishiguro-

Evet sonunda maskemi aşağıya indiriyorum kendimi açığa çıkarıyorum itiraf ediyorum ben başka türlü olmak istiyordum size çok ilginç geldiğim bu durumumu değiştirmek bambaşka insan olmak istiyordum fakat kendimi başka türlü yapmak elimden gelmedi beceremedim anlıyor musun sizler gibi olmak istiyordum en aşağılık en bayağı görüneniniz kadar olmak istiyordum. -Oğuz Atay-


Kendimi bütün insanlara karşı savunmak, çılgınlıklarına tepki göstermek ve bunun kaynağını ortaya çıkarmak istedim; dinledim ve gördüm ve korktum: Aynı sebeplerle ya da herhangi bir sebeple hareket etmekten, aynı hayaletlere ya da tamamen başka bir hayalete inanmaktan, aynı sarhoşluklara ya da tamamen başka bir sarhoşluğa gömülmekten korktum; son olarak da, ortaklaşa hayal kurmaktan ve son nefesimi bir vecd kalabalığı içinde vermekten korktum. Bir varlıktan ayrılırken bir yanılgının daha elimden çıktığını, onda bıraktığım yanılsamayla yoksullaştığımı biliyordum...
-E. M. Cioran -


01 Eylül 2023

Kurdele Sarmaşığı - 1

 

Serin bir sabah, açık kalan pencereden gelen esintiyle ürpererek uyandığında gün yeni yeni ağarıyorken, o akşamdan kalmanın etkisiyle uykulu gözlerle etrafına bakındı. Hiç bir zaman sabit bir yeri olmayınca, nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Dolmabahçe camiinden gelen ezan sesiyle İstanbul'da olduğunu anladı. Durumu çok iyi olmasına rağmen hiç bir şehirde evi olmamış, kendini hiç bir yere kimseye ait hissetmemişti. Her gittiği ülkede hep aynı otellerde ve aynı odada kalırdı, hayattaki değişmeyen tek rutini buydu. Kendini ait hissettiği tek yer otel odalarıydı.

Boğazın ve denizin incisi Kız Kulesi her uyandığında karşısında duruyordu. Kendisine o kadar çok benziyordu ki. Herkesin hayran olduğu göz alıcı bir güzellikteydi, ama denizin ortasında tek başına, kendisi gibi yapayalnız. Belki de bu manzara için  hep bu otelde kalıyordu.

Üstüne bir şey alıp ezan sesinin eşliğinde uzaktan Kuleyi izledi. Çocukluğunda dedesi götürmüştü, halbuki o hep babasıyla gelmek istemişti. Babası uzak deniz kaptanıydı aylarca gelmediği oluyordu. Baba mesleğiydi, aile nesilden nesile hep kaptanlık yapmış bu yüzden her şey yarım kalmıştı. Babası ile yaşayamadığı her şeyi dedesi yaşatmıştı ona, sanırım o da babasının talihsizliğini yaşıyordu. Babası da dedesiyle ortak hiçbir şey yapamamış o da dedesiyle yapmıştı her şeyi. Bir an, 23 Nisan da dedesinin bir kayıkçıdan kiraladığı kayıkla onu denizde gezdirmesi aklına geldi. Dedesi de kaptan olduğu için hiç korkmadan binmişti, o anı hatırladığında tıpkı o günkü gibi yeniden heyecanlandı. İlk kez o zaman o kadar yakından görmüştü Kız Kulesini, hikayesini duyunca o da dedesinden kendisi için bir Kule yaptırmasını istemişti, ama o kendi adını verecekti, bu anı aklına gelince gülümsedi.

Ayılmak için bol telveli şekersiz bir Türk kahvesi içti, maillerini kontrol etti, gün iyice ağarırken arabasına binmek yerine yürümeyi tercih etti. Boğaz kıyısında dolaştı, dalgındı. Sokak kedilerini sevdi, simitçiden aldığı simitleri martılarla paylaştı. Otele dönerken yol boyunca, şu an okuduğu kitaptaki bir söz aklındaydı onu tekrar edip durdu "İnsanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır".. Tüm hayatının özetiydi sanki bu satırlar. Aynı düşünceyle odasına girdiğinde yatağının başucundaki kitabı gördü, daha önce farkına varmadığı bir şey dikkatini çekti. Kitabın sonlarına doğru iliştirilmiş bir kağıt parçası. Ona hediye eden kişinin yazısıydı ve kitabı bitirdiğinde görmesi için bırakmıştı. "29 harf arasına sıkışmış devrik bir cümleyim ben"..

"29 harf arasına sıkışmış devrik bir cümleyim ben" elindeki notu tekrar tekrar okudu. Kitaptan mı alıntıydı bu yoksa replik miydi? Neden böyle bir not koymuştu kitabın arasına, ona ne demek istiyordu. Kendisinin de aynı şeyleri hissettiğini mi anlatmaya çalışıyordu.. Aklından tüm bu sorular geçerken, hayatının özeti olan yeni bir cümle daha karşısında duruyordu. Acaba başka not ya da altı çizili bir şey var mı diye kitabı inceledi, yoktu. Kitabı okumaya çalıştı ama aklını veremedi.

Zihnini dinlendirmek istercesine yatağa uzanıp boş boş tavanı izledi. Bir süre sonra kalkıp saatine baktı, vakit henüz erkendi ama o, günü yarılamış gibi hissetti. İçinde garip bir huzursuzluk oluştu, böyle hissettiği anlarda yaptığı şey geçti yine aklından, gitmek...  Yaptığı en iyi şeydi bu, çünkü kendisini huzursuz mutsuz eden şeylerden anca bu şekil sıyrılabiliyordu, kendince bir savunma şekliydi belki. Bu herkesin yapabileceği bir şey değildi ardına bakmadan gidebilmek. Güçlü olduğu için mi gidiyordu yoksa kendini güçsüz hissettiği için mi?

Kıpırdamadan oturduğu yatakta, uzun uzun düşüncelere daldı. Sabah sevdiği sokak kedileri geldi aklına, onlara benzetti kendini. Okşayan bir ele hasret ama örselendiğini hissettiği an tırnaklarını gösterip, kaçıyordu.. Farklı olmak için uğraşanların aynı olduğu bir dünyada, farklılık adına hiç bir şey yapmıyordu. Onu bu kadar özel ve güzel kılan şeyde buydu belki. Düşünceden düşünceye daldı. Sahip olduğu ya da olamadığı bir çok şeyin hasreti vardı içinde. Çalışmayı hiç sevmiyordu, ona göre çalışmak geninde yoktu ama çok iyi bir eğitim ve iş hayatının ürünü olarak aranan biriydi ve iki işte birden çalışıyordu. Anne olmayı çok istiyordu ama karşısına hayatının erkeği daha çıkmamıştı. Karşısına çıkanlar da onu yanıltmıştı.. Başarısız ilişkiler, ihanetler, sevdiği herkesten uzak bir otel odasında bir nottan sonra hayatını gözden geçirip bazı şeyleri anımsadığında huzursuzluğu iyice arttı... Buradan gitmeliydi.

Acenteyi arayıp biletini öne almak istedi ama Paris uçağı için o gün yer yoktu. Biraz düşündükten sonra Peru'ya uçak olup olmadığını sordu, akşam 23:30 da uçuş olduğunu öğrenince hemen biletini ayırttı. Telefonu kapattıktan sonra kendi yaptığına şaşırmıştı, "neden Peru dedim ki" dedi kendi kendine. Sonra o masum gülümsemesiyle "tabi ki huzur" dedi. Peru'ya en son gittiğinde ormanda kamp kurmuş. Peru'nun eşsiz doğasına hayran kalmış ve kendini çok huzurlu hissetmişti, şuan en çok ihtiyacı olan da huzurdu. Eşyalarını hazırladı. Araba kiraladığı firmayı arayıp arabanın alınmasını istedi ve plansız seyahati işlerini engellemesin diye uçuşa kadar düzenlemeler yapmak istedi...
 
Otelden çıkış işlemlerini yaptırıp aşağı indiğinde taksi hazır bekliyordu, "havaalanına" dedi, "ama uçağım 23:30 da, vakit varken biraz gezelim son bir İstanbul turu yapmak istiyorum" dedi. Taksicinin gözleri parladı "hay hay ablacım" dedi. "Birde yavaş git, gittiğim her yerin havasını içime çekmek istiyorum", taksici başını salladı. İş çıkış saati olduğu için trafik vardı, hayalini kurduğu turu yapamayacaktı ama olsun bu da yeterdi. Taksici "radyoyu açayım mı abla "dedi, "olur" dedi, keşke demeseydi, 90'lar radyosunda Levent Yüksel'in Karaağaç şarkısı çalıyordu. Sözlerini duyunca üstündeki ağırlık daha da arttı sanki, gözleri doldu ama ağlamadı.

"Gurbete giden döner mi dönmez mi?
Belli değil bilirim.
Ben bir karaağaç gölgesi buldum.
Cebimde ümitlerim".

Sanki herkes el birliği yapmıştı, İstanbul'dan daha çabuk gitmesi için. Bu kadar duygu yoğunluğuna alışık değildi, şarkı eşliğinde İstanbul'u içine çekiyordu. Film karesindeymiş gibi hissetti kendini, sadece ardından yetişen, "dur gitme" diyen biri eksikti. Bir kişi hariç herkesten giden oydu. Bu duygular içinde, kırmızı ışıkta beklerken, taksici radyoyu değiştirdi. Açık Radyo'da müthiş bir keman solosu vardı. Hüzünlü ama umut dolu, mini İstanbul turuna güzel yoldaş olmuştu müzikler. Saatine baktı uçağın kalkmasına 2,5 saat vardı, "artık gidelim" dedi...

Havaalanına vardığında daha dingin hissetti kendini, gezi ferahlatmıştı içini az da olsa. Güvenlik, bilet, pasaport kontrolü derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Uçağa binme sırasına girip koltuğuna oturdu. Şansına kuyruğa yakın bir yer geldi, zaten hayatı da hep uçlarda yaşamış gibi için önemsiz bir ayrıntıydı. Pilot uçuşun 28 saat süreceğini ve Meksika aktarmalı Lima'ya ulaşacaklarını söyledi. Hava durumu bilgisi ve kemer uyarısından sonra kalkış anı geldiğinde derin bir nefes aldı. Uçak yavaşça havalandığında, son kez baktı 7 tepeli şehre. Uçak havalandıkça kendini hafiflemiş hissetti. Kulaklığını takıp hiç bir şey düşünmeden müzik dinlemekti niyeti, gözlerini kapatıp gülümsedi..

Kurdele Sarmaşığı 2