02 Kasım 2021

Albert Camus / Yabancı (Alıntılar)


Akşam, Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. "Vallaha, bence hepsi bir," dedim, "ama evlenelim istersen" O zaman: "Beni seviyor musun?" diye sordu. Ben de yine daha önce yaptığım gibi, cevap verdim: "Bunun bir anlamı yok ama sevmiyorum galiba," dedim. "Öyleyse neden evleneceksin benimle?" dedi. Ben de ona: "Hiçbir önemi yok bunun istersen evleniriz," dedim. "Zaten bunu isteyen sensin, ben bir evet diyeceğim o kadar." O zaman: "Evlenmek ciddi bir iştir," dedi. Ben: "Yoo," diye cevap verdim. Bir süre sustu, ses çıkarmadan yüzüme baktı. Sonra konuştu: "Peki, söyle bakalım," dedi, "başka bir kadın olsa da ona da aynı şekilde bağlı olsan; aynı teklifi sana o yapsa, kabul eder miydin?" Ben: "Tabii!" dedim. O zaman: "Ben seni seviyor muyum acaba?" dedi. Ama, ben bunu nerden bilebilirdim ki? Yine bir süre sustuktan sonra: "Acaipsin sen, ama seni bunun için seviyorum herhalde. Fakat günün birinde senden belki aynı nedenle nefret de ederim," diye mırıldandı. Verecek cevabım olmadığı için susuyordum ki o gülümseyerek kolumu tuttu: "Seninle evlenmek istiyorum," dedi. "Sen ne zaman istersen," diye cevap verdim.. (S.43)

Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı. (s.44)


Söyleyecek fazla bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Ben de sustum. (s.64)

.... karşımda dimdik durarak ve beni yüreklendirerek, Tanrı'ya inanıp inanmadığımı sordu. Hayır, dedim. Hoşnutsuzluk içinde yerine oturdu. Bunun mümkün olmadığını her insanın, hatta ondan yüz çevirenlerin bile Tanrı'ya inandığını söyledi bana. O böyle inanıyordu, bundan bir an bile şüphe etse hayatının anlamı kalmayacaktı. (s.66)

Günün birinde gardiyan bana, beş aydır hapiste olduğumu söylediğinde, ona inandım, ama ne dediğini anlamadım. Bana göre hücrenin içine doğan hep aynı gün, yaptığım iş de hep aynı işti. (s.75)

Yıllardan beri ilk defa olarak içimde, aptalca bir ağlama arzusu uyandı, çünkü bütün bu insanların  benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim. (s.83)

Bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarfettiklerini kimse bilmez.

Sizi yıpratan insanlardan sessizce uzaklaşın.

İnsan bilmediği konularda hep abartılı fikirlere sahip olur. (s.101)

Kalbimi dinliyordum. Bu kadar uzun zamandan beri bana yoldaşlık eden bu gürültünün kesilebileceğini aklım almıyordu. Zaten kuvvetli bir hayal gücüm hiç olmamıştır. (s.102)

Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. (s.103)

Her halükarda, beni gerçekten neyin ilgilendirdiğinden emin olamayabilirdim ama neyin ilgilendirmediğinden kesinlikle emindim. (s.104)

Bana sadece suçlu olduğum söylenmişti. Suçluydum, bedelini ödüyordum, benden de fazla bir şey istenemezdi artık. (s.106)

Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı, başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım.

Çok uzun zamandan beri ilk kez annemi düşündüm. Bir ömrün sonunda niçin yeni baştan nişanlandığını, niçin yeniden başlama oyunu oynadığını anlar gibi oldum. Orada, hayatların sönmekte olduğu o bakımevinin etrafında da akşam, hüzünlü bir huzur anı gibiydi. Ölüme o kadar yakınken annem, orada kendini her şeyden azade ve her şeyi yeniden yaşamaya hazır hissetmiş olmalıydı. Hiç kimsenin onun arkasından ağlamaya hakkı yoktu. Ve ben de kendimi her şeye yeniden başlamaya zorunlu hissettim. (s.110)

Kendimi yengeç gibi hissediyorum. yengeçler denizde yaşar ama yüzemez. Ben de nefes alabiliyorum ama dünyaya bir türlü ayak uyduramadım sanırım.

Her şey bana yabancı, her şey, bana ait bir insan yok, bu yarayı kapatacak bir yer yok. Burada ne yapıyorum, bu hareketler, bu gülüşler ne anlama geliyor? Buralı değilim - başka bir yerden de değilim. Yüreğimin hiçbir destek bulamadığı bu yerde dünya bilinmeyen bir görüntüden başka bir şey değil. Yabancı, kim bu sözcüğün anlamını bilebilir. (s.156)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder