28 Mart 2024

Annie Ernaux / Yalın Tutku (Alıntılar)

İsimsiz bir anlatıcı, evli ve yabancı bir adam, her şeyi tüketen bir tutku, saplantıya dönüşen bir aşk… Ernaux ispatsız, sade üslubuyla, cinsellik temelinde kurulan bu ilişkinin dinamiklerini, tutkunun tuzağına düşmüş kalbin arzularını, beklentilerini, arzulanan erkeğin varlığıyla özdeşleşmedikçe katlanılabilir olmaktan çıkan günlük işleri, sıradan olayları bütün içtenliğiyle, cesurca ortaya koyuyor. (Arka kapak)


Annie Ernaux'un okuduğum ikinci kitabı, ilki Bir Kadın. Bir Kadın'ı sevmiştim ama çıkçası bu kitabı sevdiğim söylenemez. Bir insanın aşk uğruna düştüğü, dönüştüğü durum beni rahatsız etti ve hiç sevmedim.



"Nous deux adlı dergi,
Sade'dan daha müstehcen."
Roland Barthes


Eskiden neredeyse ölecek duruma gelmeden ba­kılamayan şey, şimdi tokalaşmak kadar kolay görülüyor. (s.11)

Benim için tek bir gelecek vardı, o da yeni randevu saptamak üzere hep bir sonraki telefonun çalmasıydı. İş yükümlülüklerimin dışında -ki o bunların saatlerini biliyordu- ben yokken telefon eder de kaçırırım korkusuyla, evden mümkün olduğunca az çıkıyordum. (s.13)

Aslında bu sesin önemsizliği ve kendi hayatımdaki orantısız önemi beni şaşırtıyordu. (s.14)

Kaç kez seviştiğimizi hesaplıyordum. Her defasında ilişkimize bir şeyin daha eklendiği hissine kapılıyordum, fakat bizi birbirimizden kesinlikle ayıracak olan da bu jest ve haz birikimiydi. Bir arzu sermayesini tüketiyorduk. Fiziksel yoğunluk düzeyinde kazanılan, zaman düzeyinde yitiriliyordu. (s.16)

Sık görüştüğüm insanların önünde, saplantımı sözlerime yansıtmamaya çalışıyordum fakat bu sürekli sürdürülmesi güç bir dikkat gerektiriyordu. Kuaförde konuşkan bir kadına rastlamıştım, başı lavabonun içine doğru eğik vaziyette, "Sinir tedavisi görüyorum," deyinceye kadar herkes kendisine normal yanıtlar veriyordu. Personel hemen, çaktırmadan, bu önüne geçilmez itiraf bir akıl bozukluğunun kanıtıymış gibi, kadına soğuk bir mesafeyle yanıt vermeye başladı. "Bir tutku yaşıyorum," demiş olsam aynı şekilde anormal görünmekten korkmuştum. (s.19)

Bir kadının ya da bir erkeğin "falanla çılgınca bir aşk" ya da "fılanla çok güçlü bir ilişki" yaşamakta olduğunu, yaşadığını itiraf etmesi gibi, sır verme bahanesiyle, kimizaman içimi dökmek istiyordum. Dertleşmenin verdiği coşku geçince, az da olsa kendimi salıverdiğim için kendime kızıyordum. Karşımdakinin sözlerine sürekli, "Bende, benim için de öyle, ben de aynısını yaptım vb." diye yanıt verdiğim bu konuşmalar, ansızın tutkumun gerçekliğine yabancı görünüyorlardı. Hatta bu iç döküşler de yiten bir şey vardı. (s.20)

ebeveynler ve çocuklar, kendileri ne en yakın ama sonsuza dek en yasaklı kişilerin cinselliğini rahatsızlık duymadan kabul edebilecek en son kişilerdir. (s.20)

Alışık olduğum yaşam tarzımın aksine, paramı kolayca sokağa atıyordum. Bu bana genel, gerekli, A.'ya olan tutkumdan ayrılmaz bir masraf gibi geliyordu; buna düş ve bekleyiş içinde harcadığım zaman ve doğal olarak beden de dahildi: Yorgunluktan bitkin düşünceye dek sevişmek, son kez yapıyormuşçasına (Son kez olmadığını kim garanti edebilir ki?) (s. 22)

Bu ilişkide benim için kronoloji yoktu; sadece onun varlığını ya da yokluğunu biliyordum. (s.23)

Belkide hesaba katılacak veriler ancak somut veri­lerdir, bunu deneyimlemem için gerekense zaman ve özgürlüktür. (s.24)

Kimi zaman, kendi kendime, belki bütün gününü bir saniye bile beni düşünmeden geçiriyor diyordum. Kalktığını, kahvesini içtiğini, konuştuğunu, güldüğünü gözümün önüne getiriyordum, sanki ben yokmuşum gibi. Kendi saplantımla hiç uyuşmayan bu durum beni şaşkına çeviriyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Gerçi sabahtan akşama dek aklımdan çıkmadığını öğrense o bile şaşırırdı. Benim tutumumu ya da onunkini daha doğru bulmak için hiçbir neden yoktu. Bir bakıma, ben ondan daha şanslıydım. (s.29)

"Hikayem nerede?" diye düşündüm. Ve sonra ekledim: "Artık hiçbir şey bek­lemiyorum." (s.50)

Ondan elimde kalan, biraz bulanık fotoğrafta biraz Alain Delon'a benzeyen, iri ve sarışın bir adam görüyorum. Onun her şeyi, gözleri, ağzı, cinsel organı, çocukluk anıları, nesneleri ani kavrama biçimi, sesi benim için değerliydi. Dilini öğrenmek istedim. İçki içtiği bir bardağı yıkamadan kaldırıp sakladım. (s.50)

Zamanı tüm bedenimle bir başka türlü ölçtüm. İnsanın neler yapabileceğini, hem de her şeyi yapabileceğini keşfettim. Kendim de onlara başvurana kadar başkalarında çılgınca bulduğum yüce ya da ölümcül arzular, onursuzluk, inançlar ve davranışlar. Farkında olmadan, o beni dünyaya daha çok bağladı. (s.51)

Çocukken benim için lüks, kürk mantolar, uzun elbiseler ve deniz kıyısındaki villalardı. Daha sonra, bunun entelektüel bir yaşam sürmek olduğuna inandım. Şimdi bana öyle geliyor ki lüks aynı zamanda, bir erkeğe ya da bir kadına olan tutkuyu yaşayabilmektir. (s.51)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder