11 Mart 2012
Birhan Keskin ( Alıntılar )
Yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni.
Bırak soğusun parçaların..
Tekrar bitiştiğinde başka bir şey olacaksın
Varla yok arasındayım.
Hep, varla yok arasındayım zaten.
Serin bir rüyanın hatırınadır.
Çektiğim dünya ağrısı.
Turnayı gözünden vuranlar bizden değildir.
Turnanın kalbinden dem vuranlar bu tarafa.
Bir yerden aşağı, çok aşağı düştüm.
Zaman, solgun ve gri bir koridordu.
Orada çok üşüdüm, üşüdüm.
Kimseden çıkartmadım öfkemi, saçlarımı uzatmak için kimseye söz vermedim.
Kimseye yakın değilim inan susmaktayım, uzağında değilim unutmanın..
Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı.
Bundan gözlerimdeki kayalık,
İçimdeki serseri buzullar.
Dürtme içimdeki narı,
Üstümde beyaz gömlek var..
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
İçimi açtım sana. İçini açmak için.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda.
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni..
Yoluna baş koymak diyoruz, biz barbarlar buna!
Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
Dünya yordu bizi. Benim de söylemediklerim var.
Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
Uzun bir yolu geliyoruz seninle,
yolu seninle geldikçe anlıyorum ki, biz,
bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.
Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
Onaramazdım kırdığım yerleri.
Onaramazdın kırdığın yerleri.
Ben seni hep sevgilim, ben seni hep, yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum.
Annen seni inkar etmişti, aldım etime dokudum..
Sustum. Sustum. Sustum.
Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,
konuşmak hiçbir şeyi,
hiçbir şeye ulaştırmıyordu.
Biliyordum.
Sabahın karşısında konuşmak ne zor!
İncecik kül gibi kalıyorsun,
Dağ susmaya giden yolu biliyor.
Sen bilmiyorsun.
Neşeyle yaptıklarımdan geçtim.
Kederle durulan yere geldim.
İnce uzun bir öfkenin sessiz ipiyle.
Günün saf ışığının altına çömeldim.
Yenildim ben, unutuldum ve üzgün değilim inan.
Büyüktü çünkü onların dünya arzusu.
Benim otların sesiyle kaplı kalbimden.
Söktüm atımı söğüdün gölgesinden.
Şimdi yol benim yeniden..
Biz seninle yoldayken yanımızda,
Ovalar, ağaçlar; titreşen rüzgarlar akmıştı.
Bir yolumuz olduğunu, o zamanlar biliyor muyduk?
Kar şiddetle rüzgarla büyük kırgınlıkla, vardı gece yarısı dağlarında.
Gelemem artık yanına.
Ben kaybettiğime ağlayayım, sen kaybettiğine ağla..
Seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp.
Sanki senden bahsetmiyormuş gibi yapıp.
Sanki benden bahsetmiyormuş gibi yapıp.
Hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi.
Fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana.
Seni bir yabancı gibi karşıma alıp.
Bunun dayanıklı bir şey olmadığını.
Sürekli kılınamadığını,çünkü aşkın.
Yapılan bir şey olmadığını,
Başlangıçta bir melek konduğunu.
Sonunda bir kelebek öldüğünü,
Yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın.
Bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu,
Bütün bunları sana.
Nasıl anlatacağım?..
“Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.
Bağışla kendini artık onu da.
Bırak gitsin. Bırak gitsin.
O senin ezel gününden kaderin.
Sen onu nasılsa bin kere daha Seveceksin…”
İnsan ölebildiğine göre, kendinden bile soğuyor.
Benden asla vazgeçmez dediğimiz âşıklarımız bizden soğumuyor mu?
Biz kendi aşklarımızdan soğumuyor muyuz?
Yani ben şimdi bunları söylemeyeyim mi.
Artık her şey tüccarların elinde değil mi yani?
Dünya hakikaten giderek daha katı bir yer haline gelmiyor mu?
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok
burada dursun.
***
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem
zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır
okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim
kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve
çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa
nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak,
aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak: sen şahane bir
okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N' olcak ki,
bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki
çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat
midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube 'dan müzikler. Bach dinle filan, koydum. Ama
müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına
yandığım, kırkına birden deva olsun...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
"Başlangıçta bir melek konduğunu.
YanıtlaSilSonunda bir kelebek öldüğünü,
Yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın.
Bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu,"
Şuradaki sadece 4 dizede bile ne zengin bir yaşam analizi yatıyor...İyice sever oldum şiirlerini..:))
işin aslı, şiir pek sevmem.. ama Özdemir Asaf ile bu hatunun şiirleri ayrıdır.. Şiiri sevdiriyorlar gibi yavaştan(:
YanıtlaSilBirhan Keskin'in şiirlerini severim. Şiirlerinde çok derin anlamlar vardır.
YanıtlaSil