Makyajı akıyor farkının,
Herkesleşiyorsun..
Özdemir Asaf
Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.
Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar
Kimi zaman geri çekilmek gerekir; saçaklı ayaklarını bir anda kabuğuna toplayan bir deniz yaratığı gibi kapanmak. Ama geri çekilmek öğretilemez hiçbir çocuğa. Batmaya dirensin diye büyütülür her çocuk. Ben de bir çocuktum, ben de büyütüldüm ve şimdi nasıl batacağımı bilemiyorum. Direnmek nasıl bırakılır?
Aslı Biçen - Elime Tutun
Bugün sen nasıl seven gençleri hapse atıyorsun, gün gelecek, kendi
pisliğini namuslu insanların yüzüne bulaştırmak istediğin zaman, sende
tımarhaneye tıkacaklar. O zaman, bugünkü biçimci bezirgan yargının
yerine, hukukla ve iyilikle yöneten başka türlü yargıçlar ve hakikat
savcıları olacak. Sıkı, sert yasalar olacak yaşamı korumak için,
onlardan nefret edeceksin, küçük adam, ama uymak zorunda kalacaksın.
Wilhelm Reich - Dinle Küçük Adam
Benim hakkımda
bir yargıya varmadan önce beni bilmek, beni biraz tanimak ve ölçülü
yaratılmış bir kişiden bugünkü ben olan garip insanı hangi koşulların
ortaya çıkarabilmiş bulunduğunu bilmek gerekir. Kabul edin ki, biz
kalıtsal eğilimlerimizin oluşturduğu iki öge ve etkenin, ya da dünya
sahnesine çıkarken getirdiğimiz sermayenin ve kendisine değen her etkiyi
alıp koruyan plastik bir madde gibi bizi biçimlendiren ve bize varlık,
nitelik veren hayat koşullarının, rastlantılarının ürünüyüz.
Pierre Loti - Aziyade
Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur. Kendisine ve aslaine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba akıl arabacı. Ama
gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar .. Buda haklı:
Varolmak için yokolmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin. Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak?
Cemil Meriç - Jurnal
İçimizde birbirleriyle daha önce hiç yüzyüze gelmemiş olanlar vardı,
birbirlerinin edebiyat anlayışını toptan yadsıyanlar, bu eleştirilerini
sözle yada yazıyla açıklayanlar vardı. Demek böyle önemli bir olay
karşısında bunların önemi kalmıyordu, hemen birleşebiliyorduk. O zaman
protestoyu elimizdeki verilere göre biçimlendirmeye karar verdik ; Hepimiz kadındık.. Hepimiz anneydik..
Tomris Uyar - Otuzların Kadını
Herkese anlatmak zorundayım. Gırtlağıma takılıp kalan çığlığın bedeli ödenmeli. Dakikalar
onu seyredip hiçbir şey yapmadan yoluma devam ettiğim lanet için
lanetlendim ben. Yapılacak bir şey için, bir kaşık bulup ona kusmuğunu
yediremediğim için, bütün büfeler boyu seyredip hiçbir şey yapmadan ... Ona verebilecğim ne vardı? yoluma devam ettim çünkü kendime bir misyon
yüklemeiştim. Kendi ölümümü erteleyecek bir gerekçe ...
Aslı Erdoğan - Kırmızı Pelerinli Kent
Birini tanımaya çalışmak, hiç bitmeyen bir yapbozu çözmek gibidir. Önce
en küçük parçaları yerlerine yerleştirir, bu sırada kendimizi daha iyi
tanırız. Jake hakkında bildiğim ayrıntılar-etini çok pişmiş sevmesi,
umumi tuvaletleri kullanmaması, yemekten sonra dişlerini tırnaklarıyla
karıştıran insanlardan nefret etmesi- daha sonra ortaya çıkacak büyük
gerçeklerin yanında sıradan ve önemsiz kalıyor.
Iian Reid -Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum
Bazan bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan
da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil. İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık
ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif
bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi
doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün
olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen
fikirler birbirini kovalıyor. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana
yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimden geçen şeyleri teker teker uzun
uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur
edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi
kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar birdenbire
büyüyüveriyor. Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı
içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor. Zannediyorum ki,
tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu
hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu
karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip
geçiverecek… Böyle acz içindeyken odamda her şey bana küçüklüğümü ve
zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek çehre görsem de
yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki ara sıra
karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda
yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.
Bilmem beni anlıyor musunuz?
Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder